Arasta ve Bedestenler
ARASTALAR
Arasta, üstü genellikle tonoz veya çatıyla örtülü bir sokağın iki yanında karşılıklı sıralanan ve aynı cins malları satan dükkânların meydana getirdiği çarşı anlamına gelmektedir.
Reşat Ekrem Koçu, Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanî’sinden aktararak, Farsça "Araste; hazırlanmış, tezyin olunmuş, bezenmiş ve donanmış Ordu Pazarı" tanımından hareketle bu sözcüğün "seferlerde ordunun geçeceği anayol üzerinde bulunan büyük şehirlerimizde kurulan ve dükkânlarında, hurda teferruatı ile (ince ayrıntılarına kadar) sadece asker eşyası ve levazımı satan büyük çarşı" anlamına geldiğini söylemektedir.
Türkçe’ye Farsça’dan geçtiği sanılan arasta kelimesi önceleri “ordugâhta kurulan pazar” anlamında kullanılmıştır. Fakat Ârâsten (tanzim etmek, sıraya koymak, çekidüzen vermek, süslemek) masdarından gelen arastanın manası “sıraya konulmuş, düzenlenmiş” olup Farsça’da “çarşı” anlamında kullanılmamaktadır. Türkçe’de bu anlamı kazanması, dükkânların düzenli biçimde karşılıklı birer sıra halinde dizilmiş olmalarından veya ordugâh pazarının askerî disiplin içinde “tanzim edilmiş satış” yapmalarından yahut her iki sebepten yani bu dükkânların gezgin satıcılara nispetle her hususta düzene konulmuş olmalarından ileri gelmektedir.
Osmanlı döneminde, her büyük caminin yanındaki toplumsal kuruluşların (medrese, imaret, hamam, darüşşifa, kütüphane) yanında hem toplumsal işlevi bakımından hem de külliyelerin bakımları için gelir sağlamak amacıyla yapılan arastaların ikinci bir görevi de külliyenin çevresine canlılık vererek, külliyenin merkez konumdaki camiye cemaat sağlamaktır. Karşılıklı dükkânların arasındaki yol, önceleri sadece gölgelik asmalar veya ahşap çatılar ile örtülmüş, sonradan yangınlar yüzünden bu yolların üstlerinin kâgir tonozlar ile örtülmesi yoluna gidilmiştir. Dükkânların arasında kalan sokağa da arasta sokağı denilmiştir.
Arastalar, sonraları aralarına değişik esnafın da karışmasına rağmen, genellikle aynı malın ticaretini yapan dükkânlardan oluştukları için “terlikçiler arastası”, “kürkçüler arastası”, “baharatçılar arastası” gibi isimlerle de anılmışlardır.
Türk ticaret kültürü ve geleneği açısından önemli bir yere sahip olan han ve kervansaraylarda olduğu gibi arastalarda da birtakım gelenek ve âdetler vardır. Bu geleneklerden en göze çarpanı ise, her sabah arasta esnafının dükkânlarını açmadan evvel topluca dua etmeleri ve dürüst iş yapacaklarına dair yemin etmeleridir. Bunun için kimi arastalarda dua meydanları, kimilerinde ise dua kubbelerinin bulunduğundan söz edilmektedir.
Kimi kaynaklarda arasta, bedesten ve çarşı kelimeleri aynı ya da benzer kullanılmalarına karşın, aslında bu yapılar işlev ve işleyiş bakımından birbirinden farklıdır. Arastalarda bedestende olduğu gibi mahzen ve kiler hücreleri bulunmaz. Diğer taraftan bedestenlerin değerli kumaş veya mücevherat gibi ürünlerin alınıp satıldığı, hatta banka hizmetlerinin verildiği yerler olmalarına karşın arastalar, onlara nazaran daha az önemli malların ticaretinin yapıldığı yerlerdir. Yine arasta ve çarşı arasındaki farklara da bakmak gerekirse; arastalar yukarıda da belirttiğimiz gibi genellikle külliyelere gelir sağlamak amacıyla külliye yapılarının planlanmasında ekseni oluştururlar. Çarşılar ise bağımsız yapılar olarak planlanmıştır. Arastalarda her dükkânda farklı bir şey satışa sunulurken, çarşılarda sıra halinde aynı ya da benzer kalitede mallar satılabilmektedir. Bunun nedeni rekabet sağlamak ve esnafın ticari ahlakının kontrolüydü.
İstanbul’daki arastaların en önemlileri şunlardır:
- Saraçhane Çarşısı
- Tiryaki Çarşısı
- Sipahi Çarşı (Sultanahmet arastası)
- Mısır Çarşısı (Valide Çarşısı, Yeni Çarşı)
- Damat İbrahim Paşa Külliyesi Dükkânları
- Üsküdar Arastası
1- Saraçhane Çarşısı
Arastalar arasında Fatih Külliyesi’ne gelir sağlamak amacıyla yapılan ve Saraçhane Çarşısı adıyla anılan yapı en eski olanıdır. Günümüzde yapıdan hiçbir iz kalmamıştır. Bu arastadan yalnızca Saraçhanebaşı semt adı bir hatıra olarak yaşamaktadır.
2- Tiryaki Çarşısı
Tek sıra dükkânlardan ibaret bir diğer arasta ise Süleymaniye Külliyesi'yle inşa edilmiş olup iki medresenin altında uzanmaktadır. Burası da Osmanlı tarihinde Tiryaki Çarşısı olarak bilinir.
3- Sipahi Çarşı (Sultanahmet Arastası)
Sultanahmet Külliyesi’ne gelir sağlamak için yapılan ve Sipahi Çarşı adıyla anılan arasta ise bu tipin en önemlilerinden biridir. Bu arasta cami ile birlikte Sedefkâr Mehmet Ağa’nın eseri olan yapıda, karşılıklı dükkân dizilerinin üzeri örtülmemiş, açık olarak bırakılmıştır. 1912 yılında çıkan Sultanahmet ve Ayasofya civarını büyük ölçüde harap eden yangından sonra terk edilmiş, 1980’li yıllarda Vakıflar İdaresi’nce restore edilerek yeniden kullanıma açılmıştır. Sultanahmet Camii’nin mihrap tarafında ve cami seviyesinden bir hayli aşağıda kalan arasta, Büyük Konstantin’in 4. yüzyılda yaptırdığı sarayın harabesi üzerine kurulmuştur. 1951-1954 yılları arasında yapılan kazılarda, sarayın zemin mozaikleri çıkartılmış ve arastanın bir bölümünde kurulan Mozaik Müzesi’nde sergilenmeye başlanmıştır. Arasta günümüzde turistik eşyaların satıldığı bir çarşı olarak varlığını sürdürmektedir.
4- Mısır Çarşısı (Valide Çarşısı, Yeni Çarşı)
Büyük külliyelerden, Eminönü’nde Yeni Valide (veya kısaca Yeni Cami) arastası önemli bir yapıdır. Yapıldığından beri genelde Mısır’dan getirilen çeşitli bitkilerin satışını yapan baharatçılar burada toplu olarak bulundukları için Mısır Çarşısı olarak adlandırılan bu yapı, Valide Çarşısı ve Yeni Çarşı olarak da bilinir. Arasta, Yeni Cami’nin dış avlusunu “L” biçiminde iki taraftan sarar. Burada orta yolun üstü kâgir tonozla kapatılmıştır. İki yolun birleştikleri yerde ise Dua Meydanı ve bir Ezan Köşkü bulunur. Altı kapısı bulunan yapı günümüzde hâlâ kullanılmaktadır.
5- Damat İbrahim Paşa Külliyesi Dükkânları
İstanbul’un önemli arastalarından biri de Şehzadebaşı’nda Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın inşa ettirmiş olduğu külliyenin dışına yaptırdığı iki sıra halindeki dükkânlardır. Divanyolu’nun karşılıklı iki tarafına sıralanan dükkânlardan bir taraftakiler XIX. yüzyılda yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılmıştır. Diğer taraftakiler ise önlerindeki kemerleri taşıyan sütunlardan dolayı Direklerarası adını almıştır. Uzunca bir süre İstanbul’un önemli eğlence merkezlerinden biri olan yapı, XX. yüzyılın başında şehircilik çalışmaları sırasında yıkılmıştır. Yalnızca, çoğu bozulmuş halde olan tonozlu dükkânların bir kısmı kalmıştır.
6- Üsküdar Arastası
Bu arastanın Üsküdar’da iskele civarında olduğu bilinmektedir. 1934 Belediye Şehir Rehberi'nde orada bir sokak da “Arasta Sokağı” adını taşımaktaydı. Üsküdar Arastası duruyordu. Fakat sonraları imar istimlâkleri sırasında sokakla beraber kaldırıldı.
BEDESTENLER
Bedesten ,Osmanlı dönemi Türk şehirlerinde ticaret bölgesinin çarşı içindeki merkezi ve değerli malların saklanıp satıldığı bir bina türüdür.
Bedesten adının Türk lügatlerindeki manalarına bakmak gerekirse; Lehçe-i Osmani’de bedesten kelimesi için "bez satılan, bezzaz mahalli, nefis kumaşlar satılan yer" olarak açıklama vardır. Kamus-u Türkî’de “aslı bezesten, zebanzedi bedesten; kıymetli kumaşlar, silahlar ve mücevherler ve saire alışverişine mahsus örtülü ve mahfuz çarşı” olarak geçer. Kamus-u Osmanî’de bezeziztan kelimesi, “Türkçe’de galatı bedestan, bedestendir; ağır, pahalı, kıymettar kumaş ve eşya satan esnaf çarşısı” şeklinde yer alır.
Bu bilgilerden hareketle Bedestene bir tanım getirmek gerekirse; “Önceleri kumaş satılmak üzere yapılan, sonraları antika, mücevher, silah benzeri değerli malların alım-satımı, bazen açık artırımı yapılan, aynı zamanda banka kasası görevi yapan kapalı çarşı” demektir. Bedestenler, üzerleri kubbelerle örtülü, dört tarafı demir kapılı, taştan ve muhafazalı yapılardı. Bedestenlerde, duvar içlerinde veya toprak altında mahzenler bulunurdu. Bu mahzenlerdeki kasa ve dolaplarda, belli bir ücret karşılığında, para ve kıymetli eşyalar muhafaza edilirdi. Bu eşya ve para unutulur da mirasçı çıkmazsa beytülmâle kalırdı.
Malların Bedesten’de depolanmasının iki önemli amacı vardır. Bunlar:
- Arz ve talebin dengede tutulması için bin bir meşakkatle getirilen malın belli miktarda satışa sunulması.
- Bedestenlerin sağlam, taş yapılar olması, ahşap dükkânların dehşet verici bir afet halinde yayılan yangınlarda yok olması göz önüne alınarak hiç değilse değerli malları koruyabilmek bakımından daha emniyetli olması.
Bedesten, İstanbul’un öteki çarşılarından farklı olarak sabahları geç açılıp akşamları da erkenden üç kapısı kapatılır, Kuyumcular kapısı ise günbatımından yarım saat önce bekçilerce kilitlenirdi. Geç açılma nedeni hâcegi denen esnafın, çarşının en refahlı ve en zengin tüccarlarından olması, alelade esnaf gibi sabah karanlığında dükkân açmaya mecburiyet duymamalarıdır. Erken kapama keyfiyeti de hem bu halin hem de bedestenin, çarşının diğer kısımlarından daha kapanık ve loş olmasından dolayı alım satım imkânının bulunmamasıdır. Ayrıca burada ateş yakmak, mum, kandil, şamdan bulundurmak, çubuk içmek vb. yasaktı. Çalışma saatleri günün en hareketli saatleri olarak belirlenince bir baskın ve soygun ihtimali de önlenmiş olmaktaydı.
Bedesten de tıpkı arasta gibi belli geleneklere göre çalışırdı. Esnaf gelenek uyarınca kapı önünde yapılan duadan ve uyarıdan sonra içeriye girerdi. Esnaf, münâdi ve muhafızlar (bekçiler) sabahları tahminen kaba kuşluk denilen bir zamanda gelirler, bekçilerin ve müstakil hizmetleri olanların girip çıkması için Büyük Kapalı Çarşı'nın açıldığı esnada İnciciler Kapısı’nın arkasından tak tak vurarak: - Buyurun duaya!… diye bağırırlar, esnaf ve ahali içeriye girdikten sonra tam ortada muhafızlık dolabının önüne sıralanırlardı. Bekçibaşından kıdem itibariyle bir sonra gelen ve adına Duacı denilen bölükbaşı tarafından padişahın ve askerin selametine, gelmiş geçmiş bedestenlilerin ruhlarına rahmet niyaz edilir ve bir de “Selâten Tüncînâ” adlı dua okunur, akabinde de dellallara hitaben: - Tavcılık yapılmayacak, mal kapatılmayacak, kefilsiz mal satılmayacak!... tenbihinden sonra mezada başlanırdı. 10.000 kuruştan fazla değerde bulunan mallar yalnız perşembe günleri müzayede olunurdu.
Bedesten kapanınca, içeride kalan nöbetçi bölükbaşı ve bir de yamağı tarafından, ellerinde kalın bir sopa ve bir de tabanca olduğu halde bedestenin içi güzelce arandıktan ve kimsenin kalmadığına kanaat edildikten sonra gidip otururlardı. Bundan sonra da el tetikte kulak tıkırtıda sabaha kadar beklerlerdi. Bedestende 12 kişilik bir bölükbaşılar (pasban-bekçi) kadrosu vardı. Bunlar, müzayedelerde münadilik de yapmaktaydılar. Saraydan verilen beratla bölükbaşı olurlardı. “Nanpareci” ve “Küçük Ağa” denen iki amirleri olup hepsi kendi aralarında müteselsil kefil idiler. Ayrıca 12 seyyar dellal vardı. Bunlar, dışarıya tereke mezatlarına, kassamlık müzayedelerine de çıkmaktaydılar. Bunlar da beratlıydılar. Dellallar, hâcegilerle satıcı ve alıcı arasında aracılık yaparlardı.
XVII. yüzyıla kadar bedestenlerdeki hâcegilerin mallarının ve paralarının hesabı bilinmez olmakla birlikte, bunlar olgun ve dürüst insanlardı. Batı'da sanayi devrimiyle gerçekleştirilen büyük ilerleme XIX. yüzyılın ortalarına doğru bedesten esnaflığının değerinin azalmasına neden oldu. Üretimin serileşmesi ve yüksek kalitesi esnafın iş alanını neredeyse sadece antikacılıkla sınırlandırırken, bankacılığın İstanbul’a da gelmesi ve “kaime”nin ortaya çıkması bedestenin yüzyıllardır süregelen banka ve emanetçi konumunu sarstı. Giderek işlerin kötüye gitmesi ise bu esnaf kesiminin, geleneksel iş ahlakını bir tarafa bırakıp hile ve aldatmacaya yönelmeleri sonucunu getirdi.
İstanbul’da kayıtlara göre, biri Galata’da olmak üzere üç bedesten vardır. Eski işlevlerini yitiren bedestenlerden ikisi Büyük Çarşı (Çarşı-yı Kebir) da denilen Kapalı Çarşı’nın oluşum çekirdeği sayılır. Bunlar:
- Cevahir Bedesteni (İç Bedesten, Eski Bedesten)
- Sandal Bedesteni (Yeni Bedesten, Küçük Bedesten)
- Galata Bedesteni.
1-Cevahir Bedesteni (İç Bedesten, Eski Bedesten)
Bu bedesten, içinde antika eşya satıldığı için Cevahir Bedesteni, çarşının daha ortasında olduğu için İç Bedesten, Sandal Bedesteni’nden daha önce mevcut olduğu için Eski Bedesten isimleriyle anılmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet tarafından hayratına gelir sağlamak üzere yaptırılmıştır. Yapının dört kapısından birisinin üzerinde süs unsuru olarak kullanılmış kartal kabartmalı devşirme bir figür, binanın Bizans yapısı olduğuna dair bir efsanenin doğmasına neden olmuştur. Halbuki plan, inşa tekniği ve yapı sistemiyle nisbetleri, bu eserin tamamen bir Türk yapısı olduğunu açık olarak göstermektedir. Yüksek Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi, Bizans’ta binaların içinde arma olmadığını, Türklerin kuş figürünü sevdikleri için yapıda süs unsuru olarak kullandıklarını, ayrıca o figürün mevzuu olduğu kapının basık kemerli XV. asır üslubu bir Türk kapısı olduğunu söyler ve “bina inşaat itibariyle de plan itibariyle de tamamen Türk'dür, ayaklar üstündeki büyük kemerler ve mahzenlere geçen küçük kapılardakiler hep sivri Türk kemeridir” diyerek yapının bir Türk eseri olduğunu vurgular.
Bedestene dört yönden birer kapıyla girilir. Mermerden yapılmış basık kemerli kapıların üzerinde, içten ve dıştan iki merkezli sivri hafifletme kemerleri vardır. Kapılardan kuzeydeki Sahaflar, güneydeki Takkeciler, doğudaki Kuyumcular, batıdaki ise Zenneciler Kapısı olarak adlandırılır. Aydınlatmada gün ışığından faydalanılan yapının kubbe ve alt bölümlerinde güvenliği sağlamak düşüncesiyle pencere yapılmamııştır. Yapıda mahzen olarak adlandırılan toplam 44 adet dükkân bulunur. Bedestende dünyanın ve imparatorluğun geniş ülkelerinden getirilmiş mücevherler, altınlar, silahlar, kıymetli kumaşlar, şallar, kürkler, halılar ve her nevi kıymetli eşya bulunurdu.
Yakın yıllara gelinceye kadar geç döneme ait olmakla beraber yapısına ve eski geleneğe uygun teşhir, satış camekân ve dolaplarını muhafaza eden bedesten, 1959’dan sonra yapının asıl mimarisini bozan vitrinli modern dükkânların inşası ile iç görüntüsünün haşmetini kaybetmiştir. Son yıllarda yapılan değişikliklerden önce iç duvarlarda dolaplar sıralanıyordu. Bugün bunların hepsi modern dükkânların içinde kalmıştır.
2- Sandal Bedesteni (Yeni Bedesten, Küçük Bedesten)
Sandal, Asya’nın güneyinden Hint’ten ithal edilen yollu, çizgili, ağır ve lüks bir ipekli kumaşın adıdır. Bedesten de adını buradan almıştır. Bedesten kalın taş fil ayakları üzerine Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Bedestenin dört kapısı vardı. Bunlar; Şark, Garp, Şimal, Cenup kapıları isimlerini taşımaktaydı. Şark kapısı Nuruosmaniye’ye, Garp kapısı Kapalıçarşı içindeki gümüşçüler ve kuyumculara, Şimal kapısı Mahfazacılar Sokağı’na çıkar; Cenup kapısı Kalpakçılarbaşı Caddesi’ne açılmasına rağmen bedesten, Belediye Mezat Daireleri olarak yeniden onarılırken tuvalet ve kömürlük haline getirilmiştir.
Bedesten, içeriden ve dışarıdan pek muntazam olmayan dükkân sıralarıyla çevrilmiştir. Eski bedesten’den en büyük farkı ise, mahzen bölümlerinin olmayışıdır. Sandal Bedesteni XIX. yüzyılın ortasında Osmanlı İmparatorluğu gümrük indirimleriyle Avrupa endüstrisine teslim edilirken, yerli dokumacılığın çöküşüne paralel olarak yoksullaşmış, 1912’den itibaren esnaf düzeninin kaldırılması ile çökmüş ve 1914’te Belediyece satın alınıp ya da kamulaştırılıp, müzayede yeri olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise bedesten her çeşit malın satıldığı bir ticaret alanı olarak varlığını sürdürmektedir.
3- Galata Bedesteni
Galata’da Perşembe Pazarı Caddesi üzerinde bulunan bedestenin hangi tarihte kim tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Dört paye ile ayrılan mekân dokuz bölüme ayrılmış ve bunların her biri bir kubbe ile örtülmüştür. Cephelerde devrik sokak dokusuna uygun biçimde şekillendirilmiş dış dükkânlar vardır. Galata Bedesteni 1966 yılında modern bir çarşı haline getirilirken çok kötü bir biçimde değişikliğe uğratılmıştır. Diğer bedestenlerden farklı olarak iki kat halinde düzenlenmiş olan yapıyı, üst katlara açılan dikdörtgen pencereler aydınlatmaktadır. Bedesten günümüzde Hırdavatçılar Çarşısı adıyla varlığını sürdürmektedir.
Kaynakça
Bilecik, Gülberk, “Fetihten Sonra İstanbul’da Ticaret Yapılarının Gelişimi”, Türkler Ansiklopedisi, C.10, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, s. 764-770.
Cantay, Gönül, “Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi”, Türkler Ansiklopedisi, C.12, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, s. 86-102.
Erdenen, Osman, İstanbul Çarşıları ve Kapalıçarşı, Yenilik Basımevi, İstanbul, 1965.
İslam Ansiklopedisi, “Arasta”, C. 3, Türk Diyanet Vakfı Yay., İstanbul, 1991, s. 335-336.
İslam Ansiklopedisi, “Bedesten”, C. 5, Türk Diyanet Vakfı Yay., İstanbul, 1992, s. 302-311.
Koçu, Reşad Ekrem, “Bedesten”, İstanbul Ansiklopedisi, C. 5, Nurgök ve Hüsnütabiat Matbaası, İstanbul, 1961, s. 2345-2362.
Sakaoğlu, Necdet, “Bedesten Esnafı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. 2, Kültür Bakanlığı, Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul, 1994, s. 118-120.
Sezer, Sennur - Özyalçıner, Adnan, Bir Zamanların İstanbulu, İnkılap Yay., İstanbul, 2005.
Türk Ansiklopedisi, “Bedesten”, C. 6, MEV Yay., Ankara, 1953, s. 2.
merhabalar ,faydali bir paylasim olmus biz kpss ye hazirlananlar icin Tesekkur ederim :)
YanıtlaSilresimler silinmiş en kısa sürede onlarıda düzenleyeceğim inşaAllah , rica ederim ayrıca
YanıtlaSil