Sayfalar

1 Mart 2015 Pazar

Eyüp Sultan Türbesi (Gitmek İstediğim Yerler 1)

   EYÜP SULTAN TÜRBESİ
           Eyüp Sultan Camii'nin yanındadır. Hz. Muhammed'in ordusunda sancaktar olup, İstanbul'un muhasarası sırasında şehit olan Hz. Eyyub E1-Ensari'nin mezarıdır. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul kuşatması sırasında Akşemseddin tarafından bulunmuştur.Üzerindeki türbe 1459 yılında cami ile birlikte inşa edilmiştir. Dışı çinilerle süslü türbe özellikle Cuma, kandil ve bayram günleri ziyaretçilerle dolup taşar. İşleri ters gidenler, kısmetini açtırmak isteyen kızlar, yeni evlenenler, sünnet olanlar ve çeşitli dilekleri olanlar türbenin önünde dua eder ve çevresini üç defa dolaşırlar. Türbenin ayak ucunda bulunan suyun kalp hastalığına şifa olduğuna inanılır. Eyüp Sultan'da dilek tutanlar çeşitli adaklar adarlar (yiyecek dagıtmak, kurban kesmek vs.) ve dilekleri gerçekleşenler bu adaklan fakir insanlara dağıtırlar.           Türbe, Eyüp Sultan Camii adıyla bilinen ünlü ve kutsal camiin kuzey tarafında ve iç avlusunun hemen önündedir. İstanbul’da yapılan ilk eser budur. Büyük Türk hükümdarı Fatih Sultan Mehmet tarafından, 1454-55 tarihlerinde yaptırılmıştır. Türbede medfun bulunan Hz. Hâlid Bin zeyd Ebû Eyyûb el-Ensâri Medineli’dir. Hazraç kabilesinin önemli kollarından Neccar-Zâde Hânedanı’nın reisidir. Babasının adı Zeyd, annesinin adı Hind’dir. Künyesi Eba Eyyüb’dür. Hicretten iki yıl önce Mekke’ye gelerek Hz.Muhammed S.S. ile görüşmüş ve İslâm’ı kabul etmiştir.

          Hicretin 48. veya49. (M. 668-69) senelerinde İslam Ordusu kumandanı Süfyan bin Avf’ın idaresindeki ordu,İstanbul’a gelmişti. Şehir muhasara edilmiş ve kuşatmanın devam ettiği bir sırada Hâlid bin Zeyd ve Süfyan bin Avf vefat etmişlerdi. Yaşının hayli ilerlemiş olması ve çok uzak yollar katetmesi sıhhatini bozmuş ve bir rivayete göre ishal, bir rivayete göre de astım hastalığından yatağa düşmüştü . Vefatında türbesinin bulunduğu yere defnedildi . Büyük hükümdar Fâtih İstanbul’u muhasara ettiği sırada muhteşem oyağını, Topkapı karşısında, Maltepe Kışlası’nın bulunduğu yere kurmuştu. Muhasara sırasında da Hz.Hâlid’in mübarek kabrinin bulunmasını, kuşatmaya iştirak eden devrin kutbu, Akşemseddin Hazretleri’nden istemişti. Kuşatmanın başlarından İstanbul’un fethine kadar Cuma namazları topluca, Eyüp Sultan Camii’nin bulunduğu yerde kılınmıştır.

           Türbe sekiz köşeli olup tek kubbelidir. Kesme taştan yapılmıştır. Kubbe cephe yüzlerine oturtulmuştur. Kasnağı yoktur. Cephe köşelerine kabartma sütunlar yapılmıştır. Pencere söveleri mermerdir. Kapısını bulunduğu cephe hariç,diğerlerinde alt üst iki pencere bulunmaktadır. Alt pencerelerin pirinçten dökme kapakları mevcuttur . Kemerli yapısı alternatifli olup mermerdir. Üzerine Allah ve Muhammed isimleri ve bunun altına da kelime-i tevhid hak edilmiştir. Türbenin içi, alt pencerelerin üst silmesine kadar bütün duvarlar mavi ve beyaz rengin hakim olduğu desenli çinilerle kaplıdır. Bu çinilerin üst tarafında türbeyi fırdolayı kuşatan,lacivert zemin üzerine beyaz celi yazılar ile donatılmış bir çini kuşağı yer almıştır. Buraya Besmele-i Şerif ve Tevbe Suresi’nin ayetleri yazılmıştır.

           Üst pencerelerin hizasından kubbe kilit noktasına kadar kalem işlemeleri ile süslenmiştir.kubbe ortasına güzel bir istif ile Âl-i imrân Suresi’nin 193.âyet-i kerimesi yazılıdır. Muhtemelen bu yazı Fatih devrine aittir. Pirinçten dökme ve döğme bezemeli alt pencere kapakları ise Sultan III. Selim tarafından yaptırılmıştır.

            Türbenin ortasında etrafı gümüş şebekeli bir parmaklık içinde Hz.Zeyd’in sandukası bulunmaktadır. Üzerine siyah atlastan yapılmış ve sarı simle işlenmiş güzel bir yazı ile “Kisve-i Şerif” örtülmüştür. Bu kisveyi Sultan II. Mahmud yaptırmış olup üzerindeki yazıların büyük bir kısmı devrin meşhur hattatı Mustafa Râkım Efendi’ye aittir. Siyah atlas Kisve-i Şerife’yi bağlayan sırma kuşak üzerindekiceli hatlar Sultan II. Mahmud’a aittir. Sandukanın etrafındaki gümüş şebekeyi ilk defa Sultan I. Ahmed gümüş telden yaptırmıştır. Büyük bir ihtimalle 1020(1611) tarihinde hacet penceresi duvarı yaptırılırken konmuştur. Daha sonra Sadrazam İbrahim paşa himmetiyle bu gümüş tel şebeke onarılmış ve son olarak da Sultan III. Selim barok stilde ve gümüşten dökme olarak şimdi ki şebekeyi yaptırmıştır. Şebeke maden işçiliği bakımından şaheserdir. Arka cephesinde 1207(1792) tarihinde yapıldığına dair tarih vardır. Şebekenin ön kısmında, yukarıdan aşağıya doğru,Hz. Hâlid’in alemdarlığına işaret olmak üzere sembolik bir sancağı şerif muhafazası,önünde istiridye kabuğu şeklinde tuğravâri bir süs ve onun ortasında da güzel yazı yazmanın önemine işaret eden bir hadis-i şerif görülmeltedir. Az aşağıda ise,gümüş oyma olarak bir Besmele-i Şerife bulunmaktadır. Şebekenin ön cephesinde ve ortaya yakın simetrik ve oyma olarak Hz.Hâlid’in isimleri görülmektedir. Gümüş şebekenin sağ ve sol taraflarında daire içinde Besmele-i Şerif ve onun etrafında Fâtiha suresi oyma olarak işlenmiştir. Şebekenin ayak ucunda ise,yine oyma olarak, bir beyit yazılmıştır. Bu beyiti Şair Münib Efendi yazmıştır.

             Şebekenin üst kısmını meydana getiren inişli çıkışlı çerçevenin üzerinde döğme halinde ve sağdan sola Bakara Suresi’nin ayetleri ile Âl-i İmrân Suresi’nin ayetleri yer almıştır. Bu şebekenin arka kısmında kalan yerde Osmanlı padişahları kılıç kuşanma merasimleri yapmakta idiler. Büyük değer taşıyan bu gümüş şebeke,II. Dünya Savaşı’nda diğer kıymetli müze eşyasıyla birlikte Niğde’ye götürülmüş ve savaş bittikten sonra getirilerek tekrar yerine konmuştur. Türbenin içinde ve sandukanın ayak ucuna rastlayan duvarın kenarında bir kuyu vardır. Bu kuyunun mermer bilezik taşı,türbe duvarı özel olarak bir miktar oyulmak suretiyle yerleştirilmiştir. Hâlen üzerinde ağaçtan çıkrığı ve bakır kovası görülmekte ve üzerinde yer alan kitabeden bu kuyunun Sultan I. Ahmed tarafından ihyâ edildiği anlaşılmaktadır.

             Kuyu bilezik taşından itibaren iki metre derinlikte,kuzey tarafa bir dehlize açılmakta ve burada ikinci bir bilezik taşı daha görülmektedir. Bu ikinci bilezik taşının biraz aşağısında da kuyunun suyu kolayca farkedilmektedir. Bu kuyu ve dehlizi türbenin Haliç tarafı ve Silahdarağa Caddesi tarafından tahminen iki metre derinlikte kuşatan ikinci dehliz ile alakalı olmalıdır. Bu dehliz üzeri eyvan şeklindedir ve zemini mermer döşelidir. Yüksekliği takriben 1.25 metredir. Genişliği ise,iki ile beş metre arasında değişmektedir. Bu dehlize, türbe kapısının sağ tarafındaki Sultan I . Ahmed Sebili’nin içindeki altı basamaklı merdivenli bir yoldan girilmektedir. Dehlizin içine girildiğinde tam orta yerden bir ucu Bostan İskelesi’nde denize ulaşan bir kanalın ağzı görülmektedir. Toprak altı sularının artması ile kuyunun dehliz içindeki bilezik taşından taşan suların akması için bu kanalın açıldığı muhakkaktır. Çünkü,kuyu ve türbenin mevkii, İdris Köşkü Tepesinin hemen eteğindedir.

            Türbenin pencerelerine ait siyah atlas perdeler, aslında Hz. Peygamber’in Türbesi Ravza-i Mutahhara için hazırlanmış, ancak I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine götürülüp konamamıştı. Üzerine kendi renginden Tevhid ve Şâhadet kelimelerinin işlendiği görülmektedir. Ortada sandukanın üzerindeki dairevi kandillikte yer alan 36 adet buhurdan ve zemzemiyye Sultan III. Ahmed’in hediyesidir. Bunların bir kısmı altın bir kısmı ise gümüştür.

            Türbe girişindeki büyük kristal avize,Sultan III.Selim veya Sultan II. Mahmud tarafından türbeye konulmuştur. Sandukanın dört köşesine konan dört büyük şamdan ise emniyet düşüncesi ile Topkapı Sarayı Müzesi’ne kaldırılmıştır. Bu gümüş şamdanları Sultan İbrahim hediye etmiştir. Türbenin duvarlarını Sultan I. Ahmed’in, Sultan III.Mustafa’nın, Sultan III. Selim’in, Sultan II. Mahmud’un, Sultan Abdülaziz’in,Hattat Osman Efendi’nin, Hattat Ahmed Razi Efendi’nin, Hattat Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi’nin,Mahmud Celâleddin Efendi’nin ve Hattat Rıza Efendi’nin yazıları süslemektedir. Sultan III. Selim tarafından söylenip Yesârizâde Mustafa İzzet tarafından yazılan şu levha da bir şaheserdir:
            Alemdâr-ı kerim şah-ı iklim risâletsin Muinim ol benim daim bi Hakk-ı Hz. Bâri Selim-i ilhâmı her den yüz sürer bu ravza-i pâke Şefaatle kerem kıl Yâ Ebâ Eyyüb Ensâri

             Sancak-ı şerif 1730 tarihine kadar türbede muhafaza ediliyordu. Bu tarihte zuhur eden Patrona isyanında asiler sancak-ı şerifi almak için harekete geçince derhal Topkapı Sarayı’na kaldırılmıştır. Bugün türbede yalnız iki sancak-ı şerif kılıfı vardır. Fatih Sultan Mehmed, türbenin kapısını tahtadan yaptırmıştı. Sultan I. Abdülhamid bunları kaldırarak yerine bugünkü tunç kapıları koydurup pencereleri de yeniledi. Türbe kapısının yenilenmesine söylenen bu şiir padişah emri ile kapı üzerine yazılmıştır:
             Şefa’ât kast ider İhlasla ol bâb’da Hakk’a Bu c’ây-i pâke Hân Abdülhamid yapdı der-i vâlâ

            Sultan II. Abdulhamid bu tunç kapı önüne bizzat kendi eliyle sedef kakmalı,parmaklıklı bir kapı yapıp koymuştur. Türbenin önünde medhal dediğimiz bir kısım vardır. Fatih devrinde türbenin kapısı önünde bir revak vardı. Burası, sütunlar üzerine oturtulmuş bir kubbecikten ibaretti. Yanları açıktı. 1022(1613) tarihinde, Sultan I. Ahmed,bugün gördüğümüz hacet penceresinin de üzerinde bulunduğu çini kaplı duvarı,sebil ile beraber inşa ettirerek eski medhal kısmını tamamen değiştirmiştir. Bu giriş kısmının tavanı klasik Türk tezyinatına ait kalem işleri ile süslüdür. Duvarları ise çinilerle kaplıdır.

            Medhale açılan kapının sağ tarafında Fatih ve Sultan Beyazid devri nişancılarından Ahmed Çelebi Paşa’nın kabri vardır. Lahit şeklindeki bu mezarın arkasında ve türbenin sağ tarafında ise Kadınlar Mescidi vardır. 3 x3 boyutlarında küçük bir odadır. Sultan II. Mahmud’un kızı, Âdile Sultan her sene ramazan süresince burada itikafa çekilmeyi adet edinmişti. Hz.Hâlid için yazdığı, çok duygulu kasideyi, bu küçük mescitte yazdığı söylenir. İç avludan türbe medhaline açılan hacet penceresi üzerindeki bronz şebeke Sultan I. Ahmed tarafından yaptırılmış olup orijinaldir. Pencerenin, cami avlusuna bakan yüzünde ve üstte şu kitabe vardır:
            Müyesser eyledi bu meşhed-i envâr-ı pür feyz ü vefâ Resûlullah-ı mihman iden yâr-ı vefâkarı Türab-ı merkad pâk-ı mücellâ eyler Ensârî Mücâhid fi sebililah Ebi Eyyub El-Ensârî

            Hacet penceresinin iç kısmına ise hadis-i şerif yazılmıştır. Anlamı şudur: ”Devemi kendi haline bırakınız. Zira o kendine düşen görevi yapmaya memur edilmiştir. O da gitti, Ebû Eyyub’ün kapısı önüne çöktü.” Methalin sol tarafında uzunca bir koridor vardır. Dış avluya açıldığı yerde, sağlı sollu iki cüzhâne yer alır. Sağ taraftakini Kanunî devrindeki sadrazamlardan Semiz Ali Paşa, sol taraftakini ise Genç Osman’ın annesi Mahfirûz Hatice Sultan yaptırmıştır. Koridorun iki yan duvarı muhtelif renk ve desende nadide çinilerle kaplanmıştır.

             İç avluda bulunan ve türbe medhaline açılan kemerli yapının üzerinde “Tac’ül-tevârih “ yazarı, Hoca Sa’düddin Efendi’nin oğlu ve 26. Şeyhülislam Mehmed Es’ad Efendi’nin Hz.Hâlid hakkında yazdığı 36 mısralı Arapça bir kitabesi bulunmaktadır. Es’ad Efendi 1034(1625) tarihinde vefat etmiştir. Kabri, Eyüp’te Saçlı Abdulkadir Efendi Camii Hazîresinde,babasının yanındadır.

5 yorum:

  1. Merhaba, bloğunuzu yeni keşfettim ve hemen takibe aldım. Bana da beklerim ;) Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hosgeldiniz elimden geldiği kadar boş vakitlerimde yazıyorum sizin.gibi güzel dostlar kazanmak guzel her zaman beklerim

      Sil
  2. Ben gittim umarım sana da nasip olur

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. inş ya çok istediğim yerler var ama burası da cidden istediğim bir yer ,özellikle cami ziyaretlerini çok istiyorum

      Sil
  3. aaaaa ben çok sık gidiyom ya eyüp sultan ve piyer loti turu. nerdeyse ayda bir gidiyom ordan da balata geçiyom. balat öle güzel ki :)

    YanıtlaSil

Yorumlamanız beni sevindirecektir