Sayfalar

5 Nisan 2013 Cuma

KUR’AN VE ANLAM (*)


I.                  KUR’AN VE ANLAM (*)

A.                MUHKEM VE MÜTEŞABİH NE DEMEKTİR?

1.                Muhkem


Sözlükte "sağlam, esaslı ve dayanıklı" anlamına gelen MUHKEM, terim olarak: Manası kolaylıkla anlaşılan,harici bir yoruma ihtiyaç göstermeyen ve tek anlamı olan, ne anlama geldiği, ne anlatmak istediği ilk bakışta anlaşılan, manası açık ve net olan, niteliği ve içeriği (seçikliği ve açıklığı) belli olan Kur'an'ın sarih lafızlarına ve ayetlerine denir. 

Fıkıh usulü ilminde muhkem; manası / hükme delaleti açık olan lafızdır. Bu lafzın, tevil, tahsis ve neshe ihtimali yoktur. Yani manası açıktır, hüküm vermeye kılavuzluk, aracılık yapan söz,söylem, ifadedir. Muhkem olan bu söz, söylem ve ifadenin, tevil (görünür anlamından başka bir anlamda manalandırılma, yorumlama),tahsis (bir kimseye veya bir yere ayrılma) ve neshe (kaldırılma, hükümsüz bırakılma) ihtimali yoktur.

2.                Müteşâbih


Sözlükte ”benzeyen” anlamına gelen MÜTEŞÂBİH , terim olarak: Manası kolaylıkla anlaşılmayan,  bir çok manaya ihtimali olup bunlardan birini tayin edebilmek için haricî bir delile ihtiyaç duyulan, ne anlama geldiği, ne anlatmak istediği ilk bakışta anlaşılmayan, manası açık ve net olmayan, niteliği (seçikliği) belli olsa da içeriği (açıklığı) belli olmayan, şaban ayında değil de ramazan ayında  oruç  tutulması gibi manası akılla kavranamayan lafızlara ve ayetlere denir.
               
Fıkıh usulü ilminde Müteşâbih ise; manası / hükme delaleti kapalı olan, ne anlama geldiği ancak Allah tarafından bilinebilen lafızdır. Yani manası kapalıdır, hüküm vermeye kılavuzluk, aracılık yapmayan söz, söylem ve ifadedir. Ne anlama geldiği ancak Allah tarafından bilinebilen söz, söylem ve ifadedir.

MELEK, CİN, ŞEYTAN,  AHİRET HAYATI, CENNET TASVİRLERİ,CENNETTEKİ YAŞAM, HURİ, GILMAN, CEHENNEM TASVİRLERİ, CEHENNEM ATEŞİ, KUR’AN’DA ANLATILAN MUCİZELER VS. GAYBİ KONULAR İÇYÜZÜ / GERÇEĞİ İTİBARİYLE MÜTEŞABİHTİR. BUNLARIN MAHİYETİ TAM OLARAK BİLİNİP KAVRANILMASA DA ZAHİRİNE İNANILIR, İSPATI İLE UĞRAŞILMAZ. BUNLAR, AMEL (İŞ YAPIP DEĞER ÜRETME)  VE  BİLİMİN KONUSU DA DEĞİLDİR. SADECE İMAN KONUSUDUR.

a)               Algılayış bakımından Müteşâbih


İslâm alimleri müteşâbih ayetlerin tarifi mevzuunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir.

Bir kısmı müteşâbihi, “manası gizli ve yoruma muhtaç olan, tevile gidilmeden anlaşılmayan, işaret ettiği mananın ne olduğu hususunda tercih edebilecek açık bir anlamı olmadığı gibi ayrıca bir izaha muhtaç olan ayetler” olarak tarif etmişlerdir. 

Alimlerin ekserisi de, “müteşâbih ayetlerin ilk bakışta bir manası olduğunu, fakat onların yorumlarının-tevillerinin hangisinin en doğru olduğunu ancak Allah’ın bilebileceğini, insanın bu bilgiye sahip olmadığını” söylemişlerdir.

Bunlar Selefiye Ekolü’ne mensup alimlerdir ki, “müteşâbih ayetleri olduğu gibi kabul edip teşbih (benzetme) ve tecsime (cisimlendirmeye) düşmemekle birlikte, tevile de gidilmemesi gerektiğine “inanırlar. “Biz müteşâbih ayetlerin zâhirine inanır, bâtınını tasdik ederiz; iç yüzünün anlaşılmasını ise Allah’a havale ederiz. Zira biz onu bilmekle mükellef değiliz. Zaten bu husus (iç yüzünün / gerçeğinin kavranması)  imanın (kalbin tasdiklemesi , onaylamasının) şartı ve hükümlerinden biri de değildir” derler.

Müteşâbih ayetlerle onların yorumları ve onlardaki mananın asıl mahiyetini ortaya çıkarmak için gayret sarf eden alimlere gelince… 

Bunlar “Halef Ekolü”nü meydana getirmişlerdir ki, onlar da: “Kur’an, sırlar ve muammalar ihtiva eden kapalı ve muğlak bir kitap değildir. Hem Kur’an kendisinin apaçık bir dille indirildiğini, ayetlerinin tutarlı bir şekilde açıklandığını, onu dinleyenin düşünmesi, aklını kullanması, hükümler çıkartması ve ihtilaflarını onunla çözmesi gerektiğini ve bunun için indirildiğini kesin olarak ifade etmektedir, hem de, Kur’an düşünüp anlaşılmak için gönderildiğine göre düşünmek, manasını anlamak demektir. O bakımdan Allah Teala’nın Kur’an’da manası anlaşılmayan bir şeyle hitapta bulunması uzak bir ihtimaldir.” demektedirler.

b)               Müteşâbih genel olarak üç kısımdır:

(1)            Lafızda olur.
Bu da ya tek kelimede veya cümlede olur.
Kelimenin müteşâbih olması; kelimenin ilk anda anlaşılması zor olmasından kaynaklanır. Veya kelimenin çok anlamlı olmasından kaynaklanır.
Cümlenin müteşâbih olması ise, sözün muhtasar (kısaltılmış) olmasından kaynaklanır. Veya sözün dizilişinden kaynaklanır.
(2)             Manada olur.
Allah'ın eli (Fetih, 48 / 10), yüzü (Kasas, 28 / 88), gözü (Taha, 20 / 39) gibi sıfatların ve "elif lam mim" gibi kesik harflerin anlamlarının kapalı olması gibi.
(3)            Hem lafız hem manada olur.
 "Müşrikleri öldürün" (Tevbe, 9 / 5) ayetinde olduğu gibi emrin genel veya özel olup olmayışı veya "evlenin" (Nisâ, 4 / 3) ayetinde olduğu gibi emrin vücup (vacip olma, farza yakın ) veya nedb (kesin olmayan istek, teşvik edilmekle birlikte yapılmamasında sakınca olmayan) ifade edip etmemesi gibi.

3.                Anlamına vakıf olup olmama bakımında Müteşâbih

Rağıb el-İsfehânî, anlamına vakıf olup olmama bakımında müteşâbih âyetleri üç kısma ayırmıştır.

a)                Kıyametin ne zaman kopacağı gibi ancak Allah'ın bilebileceği müteşâbihler,

b)                Garip kelimeler gibi anlamı ancak bir araştırma ve inceleme sonucunda bilinebilen müteşâbihler,

c)                 ilimde derinleşenlerin bilebileceği müteşâbihler.

B.                KUR’AN’IN TAMAMINDA MUHKEM VE MÜTEŞÂBİH

1.                Sağlamlığı, nazmının güzelliği, şek, şüphe ve kusurunun olmayışı, lafzı ve anlamında bir zayıflığın olmayışı itibariyle Kur'an'ın tamamı muhkemdir:


Elif, Lâm, Râ. Hakîm ve Habîr olandan bir kitaptır ki bu, ayetleri önce muhkem kılınmış, sonra ayrıntılı hale getirilmiştir.” (11 / 1).

Bu sebeple, Kur’an herkes tarafından kolaylıkla anlaşılır ve ”Kur’an yeter.”

2.                Ayetleri, güzel, beliğ, doğru, adil, vecîz ve mucize olma bakımından Kur'an'ın tamamı müteşâbihtir:


Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın Zikri / Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini / dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur”  (39 / 23).

Bu sebeple, Kur’an’ın tamamı, “TEFEKKÜR, AKILINI VE GÖNLÜNÜ ÇALIŞTIRMA SONUCUNDA NE ANLIYORSAN” ODUR Kİ, İŞTE BU DA ALLAH’IN KILAVUZLAMASIDIRBunun içindir ki Hidayete erdiren Hâdi (Doğru yola ulaştıran) sadece ve yalnız Allah’tır ve “Kur’an yeter.”

TAM BU NOKTADA, BİR BAŞKA BİLENİN (İLİMDE DERİNLEŞTİRİLMİŞ OLANIN) İZAH VE AÇIKLAMASINA  MÜRACAAT, GÖZÜ KAPALI OLARAK O KİŞİNİN ARDINDAN GİTMEK İÇİN DEĞİL AMA O İZAHI “KİŞİSEL DEĞERLENDİRME TERAZİSİNDE” TARTARAK, İCABINDA, KENDİ AKLININ VE GÖNLÜNÜN TEVİLİNİ YAPABİLMEK İÇİN GEREKLİDİR.

3.                Anlamının açıklığı ve kapalılığı bakımından ayetlerin bir kısmı muhkem bir kısmı da müteşâbihtir:

Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ( sağlam, açık ve kesin hükümlü mesajlar) ki; onlar Kitap'ın anasıdır (özüdür / temelidir). Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar (Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar), fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için /ona (keyfi) anlamlar yüklemek amacıyla,  Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini (görünür anlamından başka bir anlamda kabul etmeyi,varacağı yeri,  mutlak manasını) ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.“ (3 / 7)

ALİ İMRAN SURESİNİN BU  AYETİNDE MUHKEM AYETLERİN, KUR'AN'IN ANASI (TEMELİ, ESASI) OLDUĞU, KALPLERİNDE SAPMA BULUNANLARIN, FİTNE ÇIKARMAK VE TEVİLİNİ YAPMAK İÇİN MÜTEŞÂBİHE UYDUKLARI, MÜTEŞÂBİHLERİN TEVİLİNİ ANCAK ALLAH'IN BİLDİĞİ, İLİMDE DERİNLEŞENLERİN, "BUNLARIN HEPSİNİN ALLAH'TAN OLDUĞUNA ÎMAN EDERİZ" DEDİKLERİ BİLDİRİLMİŞTİR.

İlimde derinleşenlerin de müteşabih ayetlerin tevilini bilebileceğini söyleyenler olmuşsa da İslâm bilginlerinin çoğunluğu bu ayete dayanarak müteşâbihi ancak Allah'ın bilebileceğinde ittifak etmişlerdir.

4.                Hangi âyetler muhkem, hangi âyetler müteşâbihtir?

Bu husus Kur'an'da belirtilmemiştir.
         
Bu sebeple ayetin muhkem veya müteşâbih olup olmadığı, ayeti “gereğince okuyan” ların, ayetten bizatihi kendi akıl ve gönlüyle algılayıp anladığına göre değişir.

Kişilerin ilim ve bilgilerine göre de değişir.

Her kişi kendi samimi algı ve anlayışı ile aklının ve gönlünün idrakinden ve kalbinin tasdikinden sorumludur.Bu sorumluluk başkasına devredilemediği gibi, isteseler bile bir başkası tarafından da  yüklenilemez.

İbn Abbas, İkrime ve Katade gibi Kur'an yorumcuları :

a)               Ayetlerin, iman edilip amel edilenleri muhkemdir

b)               Sadece iman edilen, ancak amel edilme imkânı (melek, cin, şeytan, ahiret alemi, Gayb konuları vs. gibi)  olmayanları ise müteşabihtir

 demişlerdir (İtkan, I/640).

c)                Bu görüş, "ilimde derinleşenler, müteşâbihe iman ederiz derler." ( 3/7) ayeti ile uyuşmaktadır.

d)               Peygamberimiz (a.s.) de sadece müteşâbihe tabi olanlara uymaktan sakınılmasını emretmiştir (Buharî,VI, 42). 

C.                MUHKEM VE MÜTEŞÂBİH AYETLERİ “GEREĞİNCE OKUMA”YI  NASIL YAPACAĞIZ DA KUR’AN’I ANLAYIP YAŞAYACAĞIZ?


Samimi  bir inanan (mümin) olarak , Kur’an’ı okuduğumuzda, Allah’ın verdiği aklımızla, bizim için, MUHKEM AYETLERDEN ANLADIĞIMIZ NE İSE ONLARA UYARAK AMEL EDİP (İŞ VE DEĞER ÜRETİP, İBADET EDİP) ; MÜTEŞABİH OLARAK DEĞERLENDİRDİĞİMİZ AYETLERE İSE “ALLAH KATINDAN OLDUĞUNA” İMAN ETMEMİZ, Allah’ın rızasını kazanacak şekilde KUR’AN’I YAŞAMAMIZ İÇİN DE YETERLİ OLACAKTIR.
Zira:

1.                 Ayetlerin, iman edilip amel edilenleri muhkemdir. Kitabın anası (özü / temeli) muhkem ayetlerdir. Onların peşinden gidilmesinde bir sorun yoktur.

2.                Sadece iman edilen, ancak amel edilme imkânı (melek, cin, şeytan, ahiret alemi, Gayb konuları vs. gibi)  olmayan ayetler, müteşabihtir. Kendisiyle  amel edilmeyeceği / iş üretilmeyeceğinden, onların içyüzünü / mahiyetindeki gerçeği tam olarak kavrayamamak ve tevil de etmemek, onların da Allah katından olduğuna iman edilmesi halinde, uygulamada / pratikte  bir mahzur teşkil etmeyecektir.


Ancak,” kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar (Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar), fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için /ona (keyfi) anlamlar yüklemek amacıyla, Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini (görünür anlamından başka bir anlamda kabul etmeyi,varacağı yeri,  mutlak manasını) ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.“ (3 / 7) .
Bu sebepledir ki:

3.                Sadece müteşâbihe tabi olana uymaktan ve sadece müteşâbihe tabi olanlardan sakınılmalıdır.


İslam dinini eleştiren Kur’an düşmanlarının eleştirilerine bir dikkat edin. Bunların çoğu, sadece Müteşabih ayetleri, kendi keyiflerince tevil eden ve bunlarla hükme varan, muhkem ayetleri önemsemeyen, işlerini (amelleri) de müteşâbihe getirdikleri kendi keyfi tevillerine, yorumlarına uyarak yapan kişilerdir.

Oysa ki, Müminler olarak bizatihi kendimiz, Müteşabih olan ayetleri de aynı muhkem ayetler gibi okuyup inceleyip tefekkür edip, sonuçta ne akledip anlıyorsak, içinde bulunduğumuz o zaman ve mekanda, o anladığımızla ve işlerimizi (amellerimizi) de muhkem olana göre yaparak “Kur’an’ın tamamının ardına düşmemiz gereklidir ve bulunduğumuz o durum ve koşulda, bizim için o yeterlidir.

4.                Mevlana’nın, “Okuyan aklı miktarınca anlar” anlar diye ifade ettiği, İnsan kitabı ayetlerindeki bu “gerçek”, Sünnetullah (Allah’ın yol ve yasası) ’ın İnsanda işleyiş ( zuhuru / tecellisi) inden başka bir şey değildir.


Bilmeliyiz ki:

‘‘KUR’AN’IN BÜTÜNÜNÜ BİLMEDEN BİR KISMINI, BİR AYETİNİ İHMAL EDEREK DE DİĞER AYETLERİNİ DOĞRU ANLAYAMAYIZ.’’  ve 
‘‘KUR’AN’A NİSPET ETTİĞİMİZ SINIRLI ANLAYIŞIMIZ VEYA KUR’AN’DAN ANLADIĞIMIZ, KUR’AN’IN MUTLAK MANASI VE HÜKMÜ OLARAK GÖSTERİLEMEZ.’’

Ve biz Kur’an’ı okuduğumuzda ve Kur’an’ı yaşamımızda uyguladığımızda, Allah’ın verdiği aklımızla, bizim için, muhkem ayetlerden anladığımız ne ise onlara uyarak amel edip (iş ve değer üretip, ibadet edip) ; müteşabih olarak değerlendirdiğimiz ayetlere ise sadece, Allah katından olduğuna iman etmektensorumluyuz.

Bu böyledir. Çünkü:  Hiç bir benlik yaratılış kapasitesi dışında bir şeyle yükümlü tutulamaz.(2 / 233); Allah hiç bir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez / teklifte bulunmaz.  (2 / 286); Hiç kimseye yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. (6 / 151 – 153);  -ki biz, her benliğe ancak yaratılış kapasitesi ölçüsünde görev yükleriz- (7 / 42); Biz hiçbir benliğe yaratılış kapasitesinin üstünde görev yüklemeyiz. (23 / 57 -62): Allah hiçbir benliği, kendisine verdiği şey dışında yükümlü tutmaz. (65 / 7).

Bu böyledir.Çünkü: İnanalım veya inanmayalım hiç farketmez, HEPİMİZ, SÜNNETULLAH ODUR Kİ: ALLAH’IN VERDİĞİYLE (AKIL), İNDİRDİĞİ (KUR’AN) VE İNDİRDİĞİNDE GÖSTERDİKLERİYLE (KAİNAT VE İNSAN KİTABI AYETLERİ) HÜKMEDER / KARAR VERİR VE AMEL EYLERİZ / İŞ YAPARIZ.
MÜMİN VE MÜSLİM OLUP OLMADIĞIMIZI BELİRLEYİP AYIT EDEN ŞEY, SADECE HÜKMÜMÜZDE / KARAR VERMEMİZDE BELİRLEYİCİ OLAN İNANCIMIZ / İMANIMIZ İLE AMELLERİMİZDEKİ / İBADETLERİMİZDEKİ FARKLILIKLARIMIZDIR.

5.                Aslında Kur’an’ın zahirini  gereğince “oku”mak , batınını tevildir.     

Ve TAHKİKİ İMANDA (KENDİ İNANCINI SORGULAYIP, İMANINI OLUŞTURMADA, ŞUURLU / BİLİNÇLİ İMAN SAHİBİ OLMADA) HER MÜMİN KENDİNE MÜÇTEHİTTİR (Bir konuda ayet ve hadislere dayanarak yargıya varan, karar veren din düşünürüdür.)

İÇTİHADI (GÖRÜŞ, ÖZEL GÖRÜŞ, ANLAYIŞ, KAVRAYIŞI) DA SADECE KENDİNİ BAĞLAR.

Bu durumda, Vahiy kitabı olan Kur’an ayetleri gibi, Kur’an’ın kılavuzluğundan  ve ışığından yararlanarak değerlendirdiğimiz, Kainat Kitabı ile İnsan Kitabının ayetlerini de okurken, aklımıza ve ilmimize göre muhkem olan ayetlerle iş görüp değer üretecek, müteşabih olanın da Allah katından olduğunu bilerek, iman etmekle yetineceğiz.

Ve (Kainat ve İnsan kitabının Bilim konusu olan müteşabihlerinin, o bilimin uzmanlarınca tevil edilebileceğini de bilerek) İLİMDE DE BİLİMDE DE, “RABBİM İLMİMİZİ ARTTIR” DUASIYLA, ALLAH İÇİN İŞ YAPIP DEĞER ÜRETMEDE , HAKK İÇİN KENDİMİZE VE TOPLUMA YARARLI / İYİ / GÜZEL İŞ YAPMADA, İLERLEMEK İÇİN ÇALIŞIP ÇABALAYACAĞIZ. HAYIRLARDA YARIŞACAĞIZ.

KUR’AN’I YAŞAMASI İÇİN MÜMİNİN YAPMASI GEREKEN BUDUR.

6.                Sadece müteşâbihe tabi olmak, toplumda  Nifak (Geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozuculuk), Fitne (Karışıklık, kargaşa) ve Fesat (Bozukluk:) sebebidir.


D.               İTHAF,  ÇAĞRI, DUA

1.                İthaf (!)

           
KENDİLERİNİ ATATÜRKÇÜ OLARAK NİTELENDİREN ve fakat Atatürk’ün düşünce ve uygulamalarıyla bağdaşmayan bir anlayışla, kendi laiklik algılayışları içinde Dini ve Kur’an’ı insaf ve özen ölçülerine sığmayacak şekilde, kıyasıya red ve karalama amaçlı eleştiren ve Laiklik ve Din konusunda kendi görüşlerine Atatürk’ü siper yapıp, ATATÜRK İLE ALDATAN “TİP” KİŞİLER VARDIR.

KENDİLERİNE HOCA DİYEN ve DİN ADAMI GÖRÜNEN, devamlı ve ısrarla Hz. Peygamber’den “hadis” diye Kur’an’a uymayan hurafe / uydurma sözler nakleden ve bu uydurmalar ile keyfi olarak Kur’an’ daki  müteşâbihi tevil ederek betimlemeler (Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma, tasvir) yapan, ALLAH İLE ALDATAN  “TİP” KİŞİLER DE VARDIR.

Bu yazı,   müteşabih ayetlerin açıklamasında yaptıkları tevillerle, “ betimleme sonucu vardıkları hükümleri birbirine zıt ve fakat gayb (duygu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan) ı taşlamada yöntemlerinin  özü birbirinin aynı” olan BU İKİ “TİP” KİŞİLERE İTHAF (!) EDİLEREK, özellikle    ONLARIN TAKİPÇİLERİNİN DİKKAT , İNCELEME VE DEĞERLENDİRMESİNE SUNULMUŞTUR.

2.                Çağrı


Kendilerini Atatürkçü olarak nitelendiren bu bir kısım laik kişiler, özellikle ve ısrarla, kendilerine hoca diyen ve din adamı gözüken bazı kişilerin Hz. Peygamber’den “hadis” diye naklettiği müteşâbihi tevil eden / açıklayan sözlerine bakarak, İçindeki döşekler, Huri ve Gılman’larla Kur’an’ ayetleriyle tanımlanan müteşâbih Cenneti ve Cennet hayatını,  bir “Ker..ne” (haşa) gibi anlayıp ve öyle gibi  tevil / manalandırma ile yorumlayıp  açıklamaktadır. Sonuçta bu keyfi, edepsiz, izansız, açıklamalarından hareketle, Din ve Kur’an hakkında,  hiç alakasız bir başka ”hükme”  varmaktalar. 
Bu yapılan sadece müteşabih olan sözleri tevil etmektir ki, benzeri tüm yorumlar gibi batıldır, haktan / gerçekten uzaktır. Haktan / gerçekten bir şey ifade etmez ve geçersizdir.

Bu tür yorum ve açıklamaları, müteşâbih bir lafzı ve veya manayı, ister tek kelime, ister cümle, isterse bir kavram konusu olsun, tevilini kim yaparsa yapsınsamimi mütedeyyin bir Mümin ve Müslüman, Kur’an mesajının tamamında kendinin anladığına hiç uymayan ve muhkem olanla bağdaşmayan bu tür tevil, açıklama ve yorumlara  uymaz, uyamaz ve uymamalıdır.

Samimi mütedeyyin bir Mümin ve Müslüman, Müteşabih Lafzın “hadis” diye söylenen böyle  bir tevilini de reddederek, Kur’an’ daki müteşâbih lafzı da Allah katından bilerek, onun  tevilini /manasını / anlamını da Allah’a havale etmeli ve kazanımlarını boşa çıkarmak istemiyorsa böyle kişilerin ardından da asla gitmemelidir.

Muhkemi göz ardı ederek, sadece müteşâbihe tabi olmak, toplumu provoke eder (kışkırtır) ve toplumda ve Dinde,  Nifak (Geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozuculuk), Fitne (Karışıklık, kargaşa) ve Fesat (Bozukluk) sebebidir. Toplumun ve Dinin ayrışmasına, bölünmesine, parçalanmasına neden olur.

İnsan anlayış ve uygulamalarının sonucunda, insanların kazanımlarının / kesbinin sorumlusu olarak Allah ve Kur’an gösterilemez, fatura Din’e çıkarılamaz.

3.                Dua


Allah, Müslüman kişi ve toplumları, sadece müteşâbihe tabi olmaktan ve  tabi olanlara da uymaktan ve hayırsız, yararsız iş ve çabalardan, her tür şerden korusun, İnşallah.

E.                KONULARINA GÖRE KUR’AN MESAJI


Konularına Göre Kuran Mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın kullanılmasına imkan ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap / Kur’an” bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Muhkem ve Müteşabih Kuran ayetleriyle, yorumu kendilerinin sorumluluğunda olmak üzere,  zandan azade, aklını ve gönlünü işleten  “Nasip Sahipleriyle” paylaşabilmek için yapılmıştır.

Allah Kelamın algılanıp anlaşılmasında , gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan kapılardan bir kapı olması umulmaktadır.

RESUL KUR'AN'IN TEBLİĞİ olan on E- Kitap ve Kuran Işığında Yorumlar E- Kitabı ile "HASENAT 4.0 KUR'AN ARAŞTIRMA PROGRAMIN" dan oluşan KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” nı, bilgisayarınıza indirmek ve arşivlemek istiyorsanız:

Yenilenen ve güncellenen aşağıdaki  linki tıklayınız. 45 saniye geri sayımı takiben gözükecek "download" yazılı kutucuğu da tıklayınız. Ve yaklaşık bir dakika sonra bilgisayarınıza indirmiş olacağınız dosyanın  içindeki  "önce beni oku" belgesine bakıp, istediğinizi  yapınız: 


BU LİNK ÇALIŞMADIĞINDA İNDİRME YAPILABİLECEK UYGUN LİNK VE KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI HAKKINDA ÖZET BİLGİ, AŞAĞIDAKİ YAZIDA MEVCUTTUR:

Dip Not:

(*)Anlam: Aşağıdaki “anlam” tanımlarında da görülüp anlaşılacağı gibi, “Muhkem” ve Müteşabih” anlam / mana, sadece Kur’an’a ve Arapça Lisana özgü bir kavram olmayıp, bütün lisanlarda / dillerde mevcut olan , lisanın kullanılmasında pratikte kaçınılamaz bir ifade tarzıdır. (M. Kemal Adal)

anlam    
a. dil b. 1. Bir kelimeden, bir sözden, bir davranış veya olgudan anlaşılan şey, bunların hatırlattığı düşünce veya nesne, mana, fehva, valör. 2. man. Bir önermenin, bir tasarının, bir düşüncenin veya eserin anlatmak istediği şey.
 Güncel Türkçe Sözlük 

anlam    
Anlayış, duygu.
 Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü 

anlam   Osm. mâna 
Bir kelimenin veya bir sözün anlattığı fikir. Anlam türlü bakımlardan sınıflara ayrılır: GEÇER ANLAM (S. usuel) ve UĞRAMA ANLAM (S. occasionnel) ; YALIN ve KARMAŞIK ANLAM (S. Simple, S. complexe) ; TEMEL VE KATKIN ANLAM (S. fondamental, S. accessoire) ; İLKEL ve TÜREME ANLAM (S. primitif, S. dérivé) ; SOMUT VE SOYUT ANLAM (S. Concret, S. abstrait) ; ÖZ VE MECAZ ANLAM (S. propre, S. figuré).
 BSTS / Dilbilim Terimleri Sözlüğü 1949

anlam   İng. sense, meaning 
Sözcüklerin veya davranışların zihinde uyandırdığı izlenim.
 BSTS / Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü 1972

anlam   İng. meaning, sense, signification 
1. Bir sözcüğün belirttiği, düşündürdüğü (şey). 2. Bir önermenin, bir tasarımın, bir düşüncenin ya da yapıtın anlatmak istediği (şey).
 BSTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü 1975

anlam   İng. sense, meaning 
Kelimenin tek başına veya söz içindeki öteki ögeler ile bağlantılı olarak zihinde yarattığı kavramlardan her biri: kestirmek 1. ağaç kestirmek, kumaş kestirmek, 2. bir şeyi tahmin edebilmek: işin sonunda nereye varacağını kestiremiyorum; 3. birazcık uyumak: Bir saat kadar kestirirsem kendimi toplayabilirim vb.
 BSTS / Gramer Terimleri Sözlüğü 2003

anlam   İng. meaning, sense, signification 
1. Bir deyimin belli bir yorumda karşılık olarak kazandığı nesne. ||Anl. yorumsal anlam. Krş. kaplamsal anlam, içlemsel anlam. 2. Kullanımsal anlam. 3. Dizimsel anlam.
 BSTS / Mantık Terimleri Sözlüğü 1976

anlam   Osm. Mâna 
Bir kelimenin, veya kelimelerden meydana gelmesi dolayısıyla, bir cümle veya sözün anlattığı fikir. (HARFİ HARFİNE ANLAM, Sens littéral; ÖZ ANLAM, Sens propre).
 BSTS / Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü 1948

anlam   İng. significance 
Bir toplum ya da toplumsal küme üyelerinin türlü ekin öğeleriyle ilgili olarak yaptıkları düşünsel çağrışım.
 BSTS / Toplumbilim Terimleri 1975

anlam   İng. meaning, sense 
Bir simge, kavram ya da bir ölçümün belli bir dizgeye göre taşıdığı içlem ya da içerim.
 BSTS / Yöntembilim Terimleri Sözlüğü 1981

anlam   Osm. mana 
Sözcüklerin, dizelerin, tümcelerin ve benzerleri söz örneklerinin anlattıkları duygu, düşünce, yargı.
 BSTS / Yazın Terimleri Sözlüğü 1974

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlamanız beni sevindirecektir