Sayfalar

26 Nisan 2013 Cuma

Sabahattin Ali-Kuyucaklı Yusuf

***Kuyucaklı Yusuf Kitap Yorumu Ve Sabahattin Ali Tanıtımı***



Yazarımızı Tanıyalım:



00003628  [sabahattinali1332x5002.jpg]
rifat_mufide-sabahattin ali     sabahattin_ali    6768_125450516914_580581914_2494630_2565715_n

Yazarı Tanıyalım:

25 Şubat 1907 - 2 Nisan 1948. Gümülcine’nin (Yunanistan) Eğridere köyünde doğdu. 1927 yılında İstanbul Muallim Mektebini (Öğretmen Okulu) bitirdikten sonra 1 yıl kadar Yozgat’ta öğretmenlik yaptı. Daha sonra Maarif Vekaletinin (Eğitim Bakanlığı) açtığı sınavı kazanarak Almanya’ya gitti. Postdam’da 2 yıl kadar eğitim gördükten sonra yeniden Türkiye’ye döndü.



Picture5 s_ali
İlk şiirleri, 1925 yılında Balıkesir’deki Çağlayan dergisinde çıktı. Sonra yıllarda ise Yedi Meşale, Resimli Ay, Varlık gibi dönemin ünlü dergilerinde şiir ve öyküleri yayınlandı. Özellikle toplumsal gerçekçi öyküleriyle tanınan Sabahattin Ali, değişik tarzlarda şiir örnekleri verdi. Roman ve öykülerindeki Türkiye insanına yaklaşımı edebiyata yeni bir boyut getirdi.
1932 yılında yeniden tutuklanıp Konya’da, sonra da Sinop Cezaevinde yattı. Özellikle »Hapishane Şarkıları« olarak bilinen şiirler de bu dönemin ürünlerindir. Cumhuriyetin 10. yılı nedeniyle çıkarılan aftan yararlanarak cezasının bitimine birkaç ay kala tahliye edildi.
Sonraki yıllarda yine Maarif Vekaleti bünyesinde değişik birimlerde görev yaptı. Almanca öğretmenliği ve Devlet Konservatuarında çevirmen, dramaturg olarak çalıştı.
21045_245661316914_580581914_3377183_699035_n 31sabah_ali
1948 yılında, sürekli izlendiği nedeniyle tüm işlerini bırakarak kamyonculuk yapmaya başladı. Birkaç ay sonra da Kırklareli üzerinden Bulgaristan’a geçmek isterken öldürüldü. Ölümüne ilişkin çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bazı araştırmacılara göre kendisine kılavuzluk eden Ali Erkekin tarafından öldürüldü. Mezarının nerede olduğu ise bilinmemektedir.
1011-Fegx3k4p3urh53cpmw2md0a 21045_245659631914_580581914_3377179_1693359_n
Hakkında yazılanların önemli bir bölümü, maalesef ve doğal olarak ölümüne odaklı. Biyografisinde eksikler var; sözgelimi dramaturg kimliğinin üzerinde pek durulmamış. Sabahattin Ali, Devlet Konservatuvarı'nda Carl Ebert ile birlikte dramaturg olarak çalışmış, döneminde sahnelenen operalarla ilgili makaleler yazmış, çok yönlü bir entelektüel...
Cüneyt Gökçer, Muazzez İlgin, Meliha Ars, Mahir Canova ve daha pek çok isme konservatuvar sıralarında öğretmenlik yapmış bir isim... Ama en çok öykücü. Filiz Ali, babasının da kendisini önce öykücü olarak gördüğünü söylüyor: "Babam kendisini daha ziyade öykücü olarak görüyordu. Öykücülüğe çok özen gösterdiğini biliyorum. Fakat çok ilginçtir, son 20 yıldır Sabahattin Ali dendiği vakit, şiirleri geliyor akla. Ve şiirlerinden şarkı yapılıyor! Herhalde hayattayken birisi böyle bir şey söyleseydi, gülerdi kahkahalarla. Babam, kendisini şair olarak görmezdi..."
sabahattin_ali_resite sabahattin_ali3 24692_323685828107_323620338107_3631785_1754215_n
Toplumcu gerçekçi bir çizgide yazdığı öykülerinde en belirgin olan ton, yalın ifadesi. Karakterlerini genellikle işçiler, yoksullar ve köylüler arasından seçtiği, çoğu kısa olan öykülerinde hümanist tavırla sakınımsız gerçek yan yana durur. Filiz Ali'nin çocuk yaşta, kimini dinlediği kimini de okuduğu öyküler için söyledikleri, Sabahattin Ali'nin üslûbu konusunda bir çocuk okurun fazlasıyla dikkatli izlenimi olarak nitelendirilebilir:
"Babam, gerçekle kurmacayı çok ustaca buluşturan bir yazardı. Onun için, hikâyelerini ve romanlarını okuduğunuz vakit hemen sarar sizi. Fakat eserlerinin duygusal tarafları da çoktur. O yaşımda bile beni çok duygulandıran öyküleri olmuştur. Mesela 'Ayran' öyküsünü dinlediğimde hüngür hüngür ağlamıştım. Ne de olsa içinde çocuk var... Analizleri müthişti. İnsanları çok iyi tanır ve bunu o kadar yalın ve dolambaçsız bir şekilde yansıtır ki, bir çocuk bile anlayabilir."
İlk Ders Babasından
Ne de olsa ilk dersini babasından almıştır. Babasıyla bir sabah erken saatte ava çıkan Sabahattin Ali, ertesi gün bu macerayı kompozisyon ödevi olarak yazar: "Sabah, güneşin ilk ışınları penceremize vururken, babamla ben av tüfeklerimizi alıp çıktık yola..." Ancak Selahattin Bey,"Biz ava çıktığımız zaman daha güneş doğmamıştı. Yalancısın sen! Yazacaksan doğru yaz," diyerek oğlunu azarlar.
Ve Sabahattin Ali, yıllar sonra okuduğu bir öykü için genç yazar adayına, babasının öğüdünü hatırlarcasına ‘Hikâyeci olarak doğruyu görüp göstermekten başka bir emelin olmasın’ der.
Belki de bu nedenle Tarık Zafer Tunaya, Sabahattin Ali üzerine yazdığı bir yazıda "Şimdiye kadar Anadolu'yu gören yazıcılarımız yok muydu?" diye sorar. Sonra da yanıt verir sorusuna: "Vardı, fakat hiçbiri Sabahattin Ali'nin yaptığını yapmak istemedi yahut da yapamadı. (....) Sabahattin Ali (...) Anadolu köy ruhunu bütün açıklığıyla, bütün hareketleriyle, bütün çıplaklığıyla göstermek istedi ve istiyor."
n40313017720_1139140_9480 n40313017720_1139132_9689
Sabahattin Ali'nin öykülerindeki konu seçimi ve dili konusunda yaşadığı dönemde ve sonrasında yazılan eleştiriler, onun toplumcu yönüne işaret eder. Asım Bezirci, Sabahattin Ali'nin öykülerindeki toplumsal tona dikkat çekerken Vedat Günyol, yazarı, sanata verdiği 'propaganda' değeri bakımından inceler. Bu nitelemeler yazarın çeşitli yerlerde dile getirdiği sanatsal yaklaşımına yaslanır.
Öykünün Köprüsü
Semih Gümüş, "Sabahattin Ali kendinden önceki dönemin etkili akımlarından memleket gerçekçiliğinin özelliklerini almış, ama yalnızca Anadolu'nun sert gerçekliğini yansıtmakla yetinmeyip bu anlayışı daha yukarı çıkarmıştır. Dolayısıyla öykücülüğümüzde kendinden önceki dönemlerle sonraki arasında çok sağlam bir köprü oluşturmuştur.
Dışarıdaki dünyanın öyküsünü yazmakla yetinmemiş, öyküyü yazınsal bir tür olarak yenileme kaygısı da taşımış, insanı toplumsal bir varlık olmanın ötesinde, bireyler olarak gözlemlemiş, bütün bunların birleşimine dayalı, parlak bir geleneğin başlangıcını oluşturmuştur" diyor Sabahattin Ali için.
Nâzım, "Hikâye ve romanda bugün sen varsın. Senden sonra Kemal Tahir var, sonra Orhan Kemal var. Suat Derviş var. Kemal Tahir'le Orhan Kemal, biri daha ilerde, biri henüz civciv. Fakat dehşetli vaatlerle dolu bir civciv, biri yazdıklarını neşretmek imkânsızlığı içinde, ötekisinde bu imkân henüz belirmiş. Suat Derviş'e gelince, galiba artık yazmıyor. Velhasıl büyük Türk hikâye ve romanının bayrağı bilfiil sensin" demiştir..
sabaligec-757552 kkKUYUCAKLI YUSUF-SABAHATTİN ALİ






Yazayın okuduğum ilk romanı Kuyucaklı Yusuf.
Direkt yoruma geçeceğim çünkü beni gerçekten etkiledi diyebilirim.Okumamış olan arkadaşlara da şiddetle tavsiye ederim.
Yusuf karakteri kendi doğallığını koruyan hiçbir zaman namusundan,doğru bildiklerinden şaşmayan,insanlarla iletişimi biraz eksik ki ben bunu doğal olmasına bağlıyorum doğduğu gibi kalabilmesine bağlıyorum,muzzeze aşık bir karakter ki onuda aşk diyemem ama koruma iç güdüsü ile ortaya çıkmış sevda diyebilirim
Romanda muazzez ve yusufun yaşadıklarını merakla okudum.Keşke sonu öyle bitmeseydi dedim okuyunca sizde aynı şekilde şaşıracaksınız.


Para için bazı şeylerin nasıl değiştiğini insanların karakterindeki yozlaşmaları gözlemliyoruz.
Yusuf ile Şakir arasındaki sürtüşme de insanı cezbediyor.Burda iyilikle kötülüğün çatışmasını izler gibi oluyoruz.Şahinde anne rolünde iyi olmasını beklerken aslında annelikle iyilik ve kötülüğün karıştırılmamasını,muazzez yaşı çok ufak ve eğitimsiz olduğu için yönlendirmelere çok çabuk gelebileceğini,parası olan Şakir in her şeyi satın alabileceğini düşünmesi,Selahattin Bey in tekdüze yaşamı ve ailesi için kendini feda edişi zihnimde kalanlar.

Dil olarak basit akıcı bir dile sahip
Ayrıca betimlemeler harika ki ben bir romanda en çok betimlemeler,dil ve daha sonra konunun zihnimde ne kadar yer ettiğine bakıyorum ilgimi çekebilecek konularım genelde bellidir bu konuda kendimi iyi tanıdığım içinde ona göre kitaplar seçmekte zorlanmıyorum.Kardeşim sayesinde sonunun gelmesini istemediğim bir roman ve Sabahattin Ali ile tanıştım.
Finali bana göre biraz eksik olmuş kafamda soru işaretleri bıraktı ama yinede kitabın mükemmelliğinden kaybettirmedi....
Okumadıysanız edinmenizi ve okumanızı tavsiye ederim...










Alıntıladıklarım

**** 

****Güzel bir manzara önünde üç akbabanın ardı ardına uçması gibi bir şey yaşamak...


****"Saadet hayatı olduğu gibi kabul etmektir" 

****"Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş,peşinden koşmak,erişmek,sahip olmak arzusunu vermemişti.Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış,hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış,bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı.Şimdi ilk defa bir şey istiyor,hem de korkunç bir şiddetle istiyordu.Fakat niçin bu istek imkansızlıkla beraber gelmişti? 

****''Yusuf, sen neden okumak istemiyorsun?''

   ''Okumak öğrendim ya! Daha ne okuyayım!''

   ''Canım, bu kadar yetmez. Bu dünyada birçok şeyleri bilmek lazım!''

   ''Sırası düştükçe bilenlerden öğrenirim!''

   ''Hocadan öğrenmek daha iyi değil mi be oğlum!''

   Hoca, çocuğun aklına ve gözlerinin önüne gelince dudakları elinde olmayarak bir büküldü. Kaşlarını kaldırdı:

   ''Hocanın bir bildiği birisinin işine yarasa, kendi işine yarardı.''


****“Konuşmaya ne lüzum vardı? Bütün güzel laflardan ve hoş insanlardan sıkılan bu mahlukları ,birbirinin sessiz mevcudiyeti,yorgunluk verecek kadar doyuruyordu.”

****''yusuf, kadının yanındaki kıza baktı. birdenbire hiç şüphesiz tüyleri ürperdi. fakat gözlerini uzun müddet kızdan ayıramadı. ince ve yaşına nazaran uzun boylu olan bu kızın sapsarı, insana korku verecek kadar sarı bir yüzü vardı. fakat bu sarılık bir zayıflık ve kansızlığın verdiği renksizlikten ziyade, bir hastalıktan doğan yeşilimtrak sarılığa benziyordu.'' 


****'yarım saat sonra oyun kızışmış, sesler kesilmiş, çehrelerden tebesüüm giderek, onun yerine bir heyecan ve hırs ifadesi gelmişti.. salahattin bey rakının tesiriyle şaşırmış, cebindeki bütün parayı verdikten başka hilmi bey'e de elli altın kadar borçlanmıştı. hiç kendini bilmez gibi oynuyor, bütün acemi kumarbazlarda görüldüğü gibi asabi ve çılgın bir oyunla talihi kendine çevirmek istiyordu. bir kere kaybetti mi ikinci defa demin kaybettiğinin iki mislini ve üçüncü defa ikincide kaybettiğinin iki mislini koyuyordu. böylece ziyanı aklı başında olduğu zaman düşünmekten bile korkacağı bir miktara çıkıyordu..' 

****'şimdi dudaklarında hep o lakayt ve herşeyi bilen tebessüm vardı. bir türlü anlayamadığı, bir türlü içlerine karışamadığı ve bunu zaten asla istemediği bu insanlarla arasında çelik bir duvar gibi yükselttiği bu tebessüm, onun müracaat ettiği son çareydi.. kendi dili ile bu insanların dili arasında herhalde pek büyük farklar olacaktı, onlar yusuf'un sözlerinden bir şey anlamayacaklar ve o, anlattığı ile kalacaktı..' 

****






****"Hiç geçmeyen,hiç unutulmayan şeyler de var, beyefendi! Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var..."
*

"Şu anda bu koskoca dünya üzerinde kendisini düşünen bir tek kişi bile mevcut olmadığına o kadar emniyeti vardı ki,acı bir kabadayılıkla kendisi de hiç kimseyi düşünülmeye layık bulmuyor;fakat bundan,sebebini anlayamadığı bir üzüntü duyuyordu."


****"..anası onu gezmeye götürürken bir saat saçlarını düzeltmeye uşraştığı halde, ne anasının ne babasının aklına bu kafanın içi ile meşgul olmak düşüncesi gelmemişti. onlar işportaya konulan bir elma gibi onu süsleyip temizlemişler, parlatmışlar, sonra yağlı bir müşteriye okutmuşlardı. kız yetiştirmekten gaye bu değil miydi?.." s.19



2 yorum:

  1. Sıradaki kitabım Kuyucaklı Yusuf olacaktı. Alıntıları okuyunca iyice sabırsızlandım. Ellerine sağlık canım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. MÜTHİŞ BİR KİTAP BENCE.Ben biraz eskileri seviyorum sanırım ve Türk Yazarlarından bazılarını çok sevdiğimi anladım.

      Sil

Yorumlamanız beni sevindirecektir